Davide Oliviero, 30 Haziran 2025
GnamC (Rome): YOKTUNUZ, Ahmet Güneştekin
GnamC – Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Galerisi
YOKTUNUZ,
Sanatçı: Ahmet Güneştekin.
Küratörler: Sergio Risaliti ve Paola Marino
Organizasyon Yönetmeni: Angelo Bucarelli
Roma, 30 Haziran 2025
Ahmet Güneştekin’in Roma Ulusal Modern ve Çağdaş Sanat Galerisi’ndeki sergisi YOKTUNUZ sıradan bir sergi değil, müzenin kalbinde yaşanan sessiz bir patlama. Hafıza ve travmanın heykelsel ortamı olan bu sergi, müzenin söylemine bir kıymık gibi sızıyor, enfekte oluyor ve enfekte ediyor.
Skandala yol açan şeyin içerik, tarihi referanslar veya politik gerginlikler olmayıp – neredeyse İtalyan düzmeceleri kadar absürd ve komik bir şekilde – koku olması şaşırtıcı değil. Evet, koku. Çünkü 2025 yılında sanat, izleyicileri klimalı, estetik konfor alanlarından çıkarıp çürüyen bir gerçekliğin varlığını bir anlığına da olsa algılamaları için zorladığında, artık kokusuz olmadığında rahatsız edici oluyor. Sergideki en radikal eserlerden biri olan Hafıza Tepesi’ni oluşturan siyah ayakkabılar toplu şikayetleri tetikledi: maske takmış müze çalışanları, rahatsız olan tur rehberleri, işçi sendikalarının basın açıklamaları ve yerel sağlık yetkililerinden denetleme talebi… Halbuki bu eserin yaptığı tek şey görsel kültürün kovmak için onca çabaladığı fiziksel varlığı, estetik cazibeden yoksun bedeni, saflaştırılmamış maddeyi, güzellikten yoksun bir yokluğu GNAM’a getirmek. Türkiyeli Kürt kökenli sanatçı Ahmet Güneştekin, uzun bir süredir pratiğinde avutmak yerine suçlayan bir kayıp estetiğiyle çalışıyor. Eserleri bir mesajın resmini çizmek yerine, onu somutlaştırıyor.
Bu eserler çağrışımla yetinmiyor, isyan ediyorlar. Eğer sanat Artaud’dan Beuys’a uzanan çizginin gösterdiği gibi işlemezlikle ilgiliyse, o halde koku – evet, koku – temsil ile gerçeklik arasındaki boşluğu açığa çıkaran sembolik aşırılıktır. Sınır dışı edilmek lavanta kokmaz, hapishaneler tütsü kokmaz ve soykırımın oda parfümüyle uzaktan alakası yoktur. Pazarlanabilir olması için felaket estetiğinin bile orta şekerli hale getirildiği bir çağda, Güneştekin müzenin sterilize ettiği sanatın politik bedenini müzeye geri getiriyor. Yine de yanlış yorumlamaktan kaçınmak gerek: Yoktunuz ‘kokulu’ bir sergi değil, yoğun bir sergi. Ne Hafıza Tepesi’yle başlayıp onunla bitebilir, ne de yalnızca bir başkaldırıya indirgenebilir. Sergi, travmanın üzerinden biçimi, yas üzerinden rengi ve tarih üzerinden materyali inceleyen anıtsal eserler aracılığıyla açılıyor. Totemik heykeller, oksitlenmiş metal yüzeyler ve -yerinden edilmiş ancak inatla Doğulu- pan-Akdeniz ritüelini çağrıştıran görsel desenler direnişin zihinsel coğrafyasını haritalandırıyor. Silahlı direniş değil, plastik direniş.
Özgürlük üzerine bir söylemden ziyade, unutulmuşlukla teke tek bir mücadele. Güneştekin, birleşme sonrası İtalyan ulusal kimliğinin inşasına adanmış olan müzenin kalbine ince ama virüs gibi yayılan bir tür ikon kırıcılık koyuyor. Eserleri, yalnızca var olmakla kalmayıp etrafı sarıyor ve müzenin kalıcı koleksiyonuyla bir diyalog aramaktansa onu sarsıyorlar. Canova’nın neoklasik mermer heykeli Herkül ve Lika’nın yanında, Yoktunuz yerleştirmesi yokluğa karşı-anıt oluşturuyor. Canova’nın neoklasik kahramanlığı yücelttiği yerde Güneştekin, Tarih’in mağluplarının ardında bıraktığı boşluğu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Bu sessiz bir sabotaj eylemi, yanık madde ve işlenmemiş ağırlıktan yapılmış bir karşı anlatıdır. Sergi, kutsal olanın artık dikey değil yatay olduğu, eşyanın derisine kazındığı, malzemenin içine işlediği seküler bir ritüel olarak hareket ediyor. Burada tören değil, yalnızca ateş var. Tefekkür değil, yalnızca teşhir var. Her bir eser sembolik bir itaatsizlik eylemi: oksitlenmiş demir, abartılı renk katmanları, biçimlerin takıntılı ritmi göze hitap etmek yerine sinire dokunuyor.
Bu serginin amacı memnun etmek değil, kalıcı olmak. İstediği şey onaylanmak değil, dikkat çekmek. Politik doğruculuğun ve spiritüel dekoratifliğin her şeyi uyuşturduğu sanat dünyasında Güneştekin kanonu kaçınılmaz bir vahşetle altüst ediyor. Eserlerinde ortaya çıkan figürler karakter değil, varoluşlardır – ne sembolik ne soyut ne mitolojik ne de tarihsel. Onlar, yüzyıllarca süren şiddet ve ihmalle kirlenmiş arketipler, liminal yansımalar. Bir hikâye anlatmaktansa hikâyenin kalıntılarını taşıyorlar. Onlar ikon değil, göstergedirler ve bedenleri izlenmek için değil, hissedilmek için yaratılmıştır. Sürgün burada bir tema değil, seyirciyi elinde harita olmaksızın içinde yürümeye zorlayan duygusal bir manzaradır. Her bir eser iyileşmeyi reddeden bir yara, ihmallerin ve hayatta kalmanın sil baştan yazılmasıdır. İşte burası Güneştekin’in müdahalesinin en güçlü noktası: Yoktunuz, hafızayla ilgili bir sergi değil, bastırılmışlığın harekete geçmesini sağlayan ve anlatmak yerine çağrıştıran, temsil etmek yerine gösteren bir araçtır.
Yokluk konu edilmemiştir, yokluk bedene, engele, öze dönüşür. Sanat müdahale eden varlığıyla müzeye geri döner, müze ise kutlama mekânından yüzleşmenin sahnesine dönüşür. Kimin gösterilmeye hakkı vardır? Hangi acılara izin verilir? Kim memnun etmemeyi göze alabilir? Bu nedenle, ayakkabıların kokusuna duyulan öfke yalnızca daha derin bir rahatsızlığın belirtisidir – artık aşırılığa tahammül etmeyen ve görgü kuralları arkasına saklanan ve hoş olanı doğru olanla karıştıran bir kültürel sistemin rahatsızlığı. Güneştekin, keskin bir ironiyle şunu herkesten iyi anlıyor: “Ölüm hoş kokan bir şey değildir.” Bu vurucu bir söz olmaktansa oldukça kritik bir ön kabul. Müze kültürünün kirlenmeden yas tutma, dokunmadan hatırlama ve ödün vermeden anma arzusu tersine çevriliyor. İşte burada bir paradoksla karşılaşıyoruz: asıl skandal koku değildir. Asıl skandal rahatsız edebilecek bir sanatçının hâlâ var olmasıdır.
Yoktunuz’un özel efektlere, üstün teknolojiye ve sloganlara başvurmadan yalnızca malzeme, biçim ve ısrarıyla bunu başarması serginin en güçlü yanı. Güneştekin, giderek simülasyona kayan bir sergi ortamına, müzeye, asıl işlevini geri kazandırıyor: kırılma, baş dönmesi ve yıkımın mekânı. Rahatlamak için sanat arayışında olanlar için, yan oda her zaman müsait. Hâlâ yakan sanata ihtiyaç duyanlar içinse Yoktunuz, orada bir odada bekliyor ve bize yokluğun biçim bulduğunda izin istemediğini ve de güzel kokması gerekmediğini hatırlatıyor.